Pazartesi, Kasım 20, 2006

Deneysel İktisat Zaman Kaybı Mıdır?

Bu yazıda, Anıl Girinci arkadaşımın sayfasında ele aldığı, deneysel ve davranışsal ikisat konusundaki eleştirilerini değerlendirmeye çalışacağım.
Bu ortamlarda iktisat üzerine yazı yazan, yazsa bile bunu teorik bazda yapmaya çalışan kişi sayısı az.Bu sebeple biraz da kendi aramızda bir sohbet olduğunun farkındayım.Ancak okuyanlara faydalı olacağı inancıyla Anıl'ın yazısının üzerinden gidelim.

Bilgisayar başına saatlik kirası ile oturttuğunuz tüm deneklerin istatistik biliminin örneklem prensiplerini yerine getirdiğini varsaysak, yani yaptığımız deneyde deneklerin popülasyonu tam temsil etmesi gibi zor bir şartı yerine getirmeyi başarsak ve deneysel iktisattaki tecrübelerimizden yararlanıp test etmek istediğimiz sorunsalı tamamen karşılayacak deney ve çıktı işleme yöntemini seçsek bile elde ettiğimiz sonuç hiçbir zaman gerçeği veremeyecektir. Sebebi ise iki şekilde açıktır. Mikro ve makro olarak bakacağım: İlki insan toplumsal bir canlıdır. Verdiği kararları, önyargıları, korkuları ve beklentileriyle –ki iktisadi tercihleri belirleyen bunlardır- içinde bulunduğu topluluktan ayrılamaz. İki çocuklu, cevval bir eşe sahip, yaşlı annesinin burma bileziklerini satıp borsaya giren Yılmaz Erdoğan’ın tiyatro kahramanı Hilmi Duran’ı gecekondu evinden çıkartıp bilgisayar başına oturttuktan sonra deneğimize risk ve kazanç yüzdeleri ve seçenekleri verip yatırım davranışını ölçemezsiniz. Karısının dırdırı, ev sahibinin sıkıştırmaları, kızının çeyiz hazırlıklarından soyutlanmış bir risk-kazanç sarmallı yatırım kararı olabilir mi?


Genel eleştirilerin tam da bir özeti olmuş Anıl'ın yazısı.
Öncelikle şu soruyla başlamak lazım; hangi ampirik uygulama "tam anlamıyla" gerçekleri vermek amacını taşır? Bugüne kadar olan çalışmalar geçmiş verilerle geleceği tahmin etmeye dayalıydı.Deneysel iktisat ise olayı bir adım ileriye götürüp işin laboratuar kısmına el attı.
Deneysel iktisatta bilinmesi gereken en önemli şeylerden birisi de, kişi bazında yargıya gidilmediğidir.Yani Hilmi Duran'ın yatırım kararının belirleyicileri (en azından şu aşamada) bizim konumuz değildir.Ancak bireylerin yatırım kararlarında para yanılsamasının (money illusion) etkisinin ne olduğu ilgi alanımızdır.Ya da Nash Dengesi'nin var olup olmadığı? Zaten bu soruların cevaplarını da fazlasıyla veriyor, birçok yerde de teoriyi yanlışlıyor.


Makro açıdan.... Piyasanın ne olduğunu, nasıl işlediğini anlamayı kendine düstur edinmiş bu yöntemin, piyasanın işleyen, dönen, dönüşen halini gözardı ettiği için de sağlıklı sonuçlara ulaşması imkansızdır.

Aslında kişi bazında çalışmayıp grup bazında deneyler yapılması da hep bu özlemden geliyor; piyasanın işleyen yapısını algılamak.Örneğin arz ve talep kanunu ile ilgili ilk yazılarımda anlattığım deney, kanunun her yerde aynı şekilde işlediğini söylüyor.Öyleyse deneysel iktisatın başarısız olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bu alanı çalışmadan önce sınırlarını ve ne amaçla kullanıldığını iyi bilmek gerekir.Çoğu zaman başlangıç noktamız teorilerdir.

Bir diğer eleştiri noktası da para karşılığı laboratuara alınan deneklerdir.Oysa psikoloji bilimi yıllardır aynı yöntemle insan davranışlarını açıklamaya çalışmıyor mu? Bu, yaptığınız deneyin kontrollü olması açısından bir zorunluluktur.Örneğin hisse senedi alım satımına dayalı bir deney yaptığınız zaman deneklerin bunu ciddiye alabilmesinin tek koşulu onları teşvik etmenizdir.Neden verebilecekleri en iyi kararı vermek için çaba harcamalıdırlar? Çünkü ancak bu şekilde deneyden en yüksek geliri elde edebilirler.Gerçek hayatta da durum aynı değil mi? İşte paranın kullanıldığı yer burasıdır.
Peki deneysel iktisatın aynı yöntemi, kendi kuralları dahilinde kullanmasının eleştirilebilecek yeri yok mudur? Yine aynı soruya geliyoruz; deneyini yaptığımız şey nedir? Bu dönemde deneysel iktisat, (benim okuduklarım kadarıyla) büyüme modellerinin toplumsal etkilerini incelemek gibi iddialı söylemlere sahip değil.Buna karşın insan tercihlerinin sebebi, insanın eşitliği algılama biçimi, yanılsamalar, pratik hesaplama yetisizliği, para yanılsaması ve reel değerler yerine nominal değerlere itibar etme vb. birçok konu hakkında önümüze açıklamalar getiriyor, teorik kuralların eksik yerleri hakkında bilgi veriyor.

Eleştirilen bir başka nokta ise coğrafi farklılıklar konusudur.
Yapılan çalışmalar, deneyin yapıldığı her bölgede aynı sonuçları vermektedir.Bugün itibariyle sadece Avrupa ve ABD'de laboratuarlar vardır, bununla birlikte bazı deneyler için Afrika ve Hindistan bölgelerinde de çalışmalar yapılmıştır.Bu sebeple başta belirttiğim deneyler için söyleyebilirim ki coğrafi farklılıkların etkisi yoktur.Zaten bu tarz deneyler özelde insan davranışlarını incelemektedir ki bu da disiplinler-arası bir çalışma olan deneysel ve davranışsal iktisatın davranışsal iktisat boyutunu oluşturmaktadır.

Peki bu alanın eksik yanları yok mudur? Tabi ki vardır. 1776 yılı, Adam Smith ile başlatırsak mevzuyu; 250 yıllık iktisadın teorik altyapısını incelemeye niyetlenmiş 40 yaşlarında bir deneysel ve davranışsal iktisat var karşımızda.Buna rağmen dünyanın birçok bölgesinde çalışılan, sürekli büyüyen bir literatüre sahip.Bu literatür aynı zamanda mikro ve makro iktisat ile birlikte; finans, oyun teorisi, psikoloji ve sosyoloji bilimlerine de katkı vermekte, onlardan beslenmektedir.
Konuyu daha derinlemesine algılamak için Vernon Smith'in konuyla ilgili şu makalelerini önerebilirim;

1) Experimental Methods in (Neuro)Economics
2)Markets, Institutions and Experiments
3)Experimental Methods in Economics
4)Economics in the Laboratory

(Makalelerin üzerine tıklayarak özetin ve tam metnin olduğu sayfaya ulaşabilirsiniz.Etik kurallar gereğince doğrudan link verilmemiştir.)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Barış,

Herhalde biz meramımızı anlatamıyoruz da ondan olsa gerek. Heryerde aynı sonuçları verse dahi metodolojisinde problem var işin. Bir kere bu sonuçlar sadece ve sadece bu tarihsel dilim için bir geçici süreklilik olarak doğru ilan edilebilir. Coğrafi farklılığın, bu manada, olması veya olmaması da birşeyi değiştirmez. Dediğim gibi metodoloji biraz problemli. Ancak bu hepten işe yaramaz olacağı anlamına da gelmiyor zira neoklasik totolojilere eleştirel yaklaşımda faydalı bile olabilirler.

Fakat sınırları net çizmek gerekiyor. Bir kere tarihselliğe bakışı çok kuvvetli değil. Feodal, ilkel vs. kabaca başka toplum biçimlerinde aynı deneyler bambaşka sonuçlar verecektir. Sınırlar çizildiği sürece problem yok.

Bir de meselenin sosyal bilim perspektifi var. Eğer bu disiplin de tıpkı diğerleri gibi soyutlanıp uzmanlaşma yönünde giderse otistik hale gelebilir. Bu açıdan sonuçların genel ilan edilmesi yerine geçici süreklilik biçimini alması daha uygundur. Dolayısı ile insan psikolojisi incelenirken tarihsel toplumsal koşullar nasıl belirleyici oluyorsa aynı mevzu davranışsal iktisat için de geçerlidir. Meseleye bu perspektif eklenmelidir. İşin bu yanı ise sistemin pek de işine gelmez açıkçası. Yani bağlı olması gereken sosyoloji ve hatta fizik gibi disiplinlerden kopar ve iktisadın yaşadığı tipik sorunları yaşar ve otistik olur. Yani bir aşama kaydedilmez.

Adsız dedi ki...

Yorumun için Teşekkürler Tansel;

"Fakat sınırları net çizmek gerekiyor. Bir kere tarihselliğe bakışı çok kuvvetli değil. Feodal, ilkel vs. kabaca başka toplum biçimlerinde aynı deneyler bambaşka sonuçlar verecektir. Sınırlar çizildiği sürece problem yok."

Bu söylediğinde aslında bir hipotez, yani başka toplumlarda başka sonuçlar vereceğini söylüyorsun.Lakin bu eleştirileri toptan kabul etmek de pek mümkün gözükmüyor, en azından "insanın hesaplama sıkıntıları ve olasılığı anlamakta zorlanıyor oluşu" konusunun tarihsel süreçten ne kadar etkilenebileceğini düşünemiyorum.
Söylediğin konular, belki de "bencil insan" söylemine giderken ekili olabilir ancak bu da bir varsayım.Dediğim gibi, denesel iktisatın savunma mekanizması "test edilebilir her öneriye açığız" şeklinde.Ancak, zaten baştan bu iş yanlış yapılıyor denilirse deneysel iktisat toptan kabul edilmemiş olunur ki o zaman da eleştirinin sınırlarını iyi çizmek gerekir, senin de dediğin gibi.Ancak yazımda da belirttim, deneysel iktisat bir yönüyle de hakim iktisadı sınıyor.Ama konu sadece neoklasik teorilerle sınırlı değil.

Okumaların dahilinde, senin bakış açınla, bu konuda bir eleştiri yazısı okumaktan mutluluk duyarım.Zira bu konu gelecek 10 yılda Türkiye'deki iktisat eğitimini fazlasıyla işgal edecek bir potansiyele sahip.